Belki biraz Rune Lange, biraz da Ali Lukunku. Talihsiz transferlerdi. Fakat 15 gol üzeri skor üretip hem tablolarda hem kalplerde iz bırakanlar saymakla bitmiyor.
2000lerin başında Kennet Andersson, Hooijdonk, Jardel ve Carew zihinlere kazınan "uzun adamlar" idi. 90'ların statik pivot santraforlarından sonra ikinci nesil pivotlar, yani tabiri caiz ise "ayağı top da yapan" daha sprinter, daha atletik santraforlar gelmeye başladı. Bunlarda en tipik örneği, 3. Fatih Terim döneminin en çalışkan oyuncularından Elmander idi. Attığı gol sayısı bunun aksini gösterse de şampiyonlukta payı muazzamdı.

2000'li yılların sonuna doğru Anadolu takımları bile tercihlerini uzun santraforlardan yana kullanmaya başlamışlardı. Vittek ve Makukula gibi yüksek oyuncular kısa sürede muazzam skorlar kaydettiler. Tabi bu sınıfa dahil edebileceğimiz Marc Janko gibi bence "muazzam" potansiyelini çeşitli sebeplerle sergileyememiş ve Futacs gibi henüz şansı bitmemiş olsa da hünerlerini gösterememiş oyuncular da olmadı değil.
Şimdilerde bu ekolün uluslararası düzeyde en son temsilcisi olarak gördüğüm Cardozo, yeni nesil "İbrahimovic" modeli uzun ve sprinter santrafor Gomez ve yine bu sınıfa sokabileceğimiz Fernandao.

Fernandao'dan hem skor hem de gelir anlamında oldukça faydalanan Bursaspor Tomas Necid'i transfer ederek transfer sezonunun kendi adına en doğru işini gerçekleştirdi. Şu an attığı gol sayısı ve muhafaza ettiği performansı sayesinde ligde para-performans oranı olarak Rodallega ile başı çeken oyuncu benim nezdimde. Vaktiyle Ankaragücü forması giyerken yarım sezonda inanılmaz işler yapan ve Dünya Kupası'nda Slovakya formasıyla adeta destan yazan Vittek'ten sonra Tomas Necid'i de Çek Cumhuriyeti ile Euro 16'da bonservisini 3'e 5'e katlarken izleyebiliriz.

Pivot santrafor konusunda takımlarımız yüzlerini Edirne'den dışarıya çevirdiklerinde büyük oranda müspet sonuçlar almışlar. Ya içeride? Yerli pivot santraforlara uzunca bir süre "işte yeni Hakan Şükür" olarak baktık. Hüseyin Kartal, Ersen Martin gibi facia performanslara daha sonra Mehmet Batdal ve Batuhan Karadeniz gibi isimler eklendi. Aslında ligimiz oyun mentalitesi, iklim ve zemin şartları itibariyle her takımın bu tarz oyuncuları kulübesinde bulundurmasını gerektiriyor bence. Fakat neden yerli pivot yetiştiremiyoruz, neden her "dalyan gibi çocuğu" görür görmez stoper yapmak için debeleniyoruz bilmiyorum.

Transferde yetkin kişiler son 4-5 yılda ligi forse eden, rakamlarla damga vuran hücumcuları azıcık incelemeliler. Transfer komitelerinin ve teknik adamların skor anlamında bu kadar net işleyen bir formül varken inatla sürdürdüğü "dikine oynasın, sert vursun, küsmez kırılmazsa kanatta da oynasın" yaklaşımı hastalıklı bir yaklaşım. Santrafordan "İsviçre Çakısı" olmaz. Yabancı kuralının da sonuna kadar esnediği ortamda artık bütün işi "gol" olan adamlara yönelmek lazım geliyor.

Şimdi Hamit'in de adı geçiyor Real Madrid ile. Fakat burada bir sorun var. Hamit alt yaş gruplarından beri Türk Milli takımında. Daha bir Bundesliga starı olmadan evvel Türk milli takımlarında forma giymiş ve uluslararası platformda rüştünü ispatlamıştı. Akabinde gelen Schalke ve Bayern serüvenleri. Bu sırada milli takım ile bir Avrupa Şampiyonası var tabi. Şimdi akıllara gelen soru şu; Mesut, Nuri neyse de eğer Hamit'de Real'in yolunu tutarsa bunu Bayern'deki formuna mı yoksa Türk Milli Takımı'ndaki formuna mı bağlanacak? 

Roma ise sezonu en azından Avrupa Kupaları iddiasında sürdürebilmek için kazanmalı. Taddei, Pizarro, Burdisso sakat ve Totti kırmızı kart cezalısı. Haftaiçi de zorlu bir Şampiyonlar Ligi maçı oynadılar ve yorgunlar. Tek dayanakları Mirko Vucinic.
Son yılların en gerilimsiz, sahaiçi olaysız maçı olmaya aday. Zira Roma'da "tribün çocuğu" Totti sahada olmayacak. Lazio'da da Di Canio'dan sonra sahaiçi olayları yaratan bir isim çıkmadı halen. Totti'nin olmayışına Roma taraftarından çok Curva Nord sakinleri üzülmüştür sanırım. Oynanan son maçta "kümeye" şeklindeki işaretin hesabını sormak için en ideal maç bu olacaktı.
Uzun zaman sonra ilk defa Lazio maçın favorisi. Derbilerde favori olmaz muhakkak ama Lazio sezon başından beri çok karakterli ve disiplinli oynarak maçlarını kazandı. Roma'da ise bir kaos hali mevcut. Transfer döneminde Adriano dışında kaydadeğer bir oyuncu almamaları onlara pahalıya mal oldu. Lazio 9 maçtır sürdürdüğü kaybetmezlik serisini sürdürür ve maçı kazanır diye umuyorum. Kazanmasa dahi liderliğini sürdürecek, bu da ayrı bir not. 







Bence FIFA topun içine sensör falan koymayı bıraksın, acilen bu işlere çözüm bulsun. Göz göre göre takımların hakları yenmesin. Ya her çizgiye hakem koysunlar ya da görüntü ile karar verme konusunda çalışma yapsınlar. Güney Afrika'da taraftar vuvuzela çalmaktan başı döndüğü için ses çıkaramadı ama Avrupa'da klüp maçlarında benzer hadiseler yaşanır da dev ekrandan kabak gibi görünen goller, ofsaytlar, penaltılar çalınmaz oyun devam ettirilirse o taraftar sahaya iner. Aman diyim.



Aslında her kaleci için bu tarz bir gelişim gerekli iken, milli takım kalesi için Rüştü-Volkan'a alternatif gösterilen Ufuk ve Hakan Arıkan gibi iki kaleci şu an klüplerinde forma şansı bulamıyor. Formsuzluk yahut yetenek ile alakalı sıkıntıları olmadıkları kesin. Fakat transfer oldukları takımların tecrübeli kaleci hassasiyeti, yabancı kaleci düşkünlüğü gibi unsurları göz önüne almadan, 70 model futbolcu kafası ile sadece büyük klüpler olduğu için o klüplere geçmeleri körelmelerine yol açıyor. Mesela Ufuk'un Leo Franco ve her daim 12 numara Aykut Erçetin var iken sürekli forma şansı bulabildiği bir Süper Lig ekibinden ayrılıp 3.kaleci olmayı göze alarak Galatasaray'a gelmesi nasıl açıklanabilir? Üstelik bu konuda gösterilebilecek en kötü örnek olan Aykut Erçetin'i nasıl görmez.
Aynı şekilde Hakan Arıkan; maç tecrübesi edinmesi gereken kariyerinin en önemli döneminde Rüştü Reçber'in sözleşme imzalamasından 1 ay sonra Beşiktaş'a imza atması nasıl bir planlamanın sonucudur? Kendisinden önce gençliğini tüketen, kariyerleri tepetaklak olan Ramazan Kurşunlu ve Volkan Ünlü'yü yiyen klübeye girmeyi nasıl göze alır?
Sezon sonunda klüplerinden ayrılması muhtemel iki yetenekli yerli kaleci Serkan Kırıntılı ve Cenk Gönen'in bu tarz transferleri ve akıbetlerini örnek alarak hareket etmesi gerekiyor. Yahut bu işin ehli birinin genç Türk kalecilere kariyer planlaması hakkında konferans vermesi lazım geliyor.